Paylaşım ekonomisi

Hayat öngörülemez bir boyutta değişim geçiriyor. Her geçen gün farklılaşan ve yeni bir boyut kazanan sarmalın içinde, hiçbir noktanın bir diğeri ile örtüşmediği benzersiz bir sürece ortaklık ediyoruz. Evrenin sonsuzluğundan bahsedilirken uzun yıllar yapılan araştırmalar ile bu sonsuzluğun çıkış noktası aranıyor. Arama sebebi bir çıkışa varmak mı yahut her bir çıkışın yeni başlangıçlar doğurmasıyla merak duygusunun içinde kaybolma hissini tekrar tekrar yaşama arzusu mu? Sorulan bu sorulara cevap arama telaşı yerine günümüz insanı çok daha fazla soru üretiyor. Üretilen sorular beraberinde binlerce cevap getiriyor. Çünkü her soru aslında bir çözümün portresidir.

Sorulan bu sorularla ulusal sınırların kalktığını hissettiren kuvvetli kavramlardan biri olan ‘küreselleşme’ karşımıza çıkıyor. Küreselleşmenin nedenlerini oluşturan etkenler sadece rekabet hırsı, yayılmacı politikalar, keşfetme arzusu değil. Bir sınırı olduğuna inanılan tüketim ve üretim ilişkisinin her geçen gün farklı bir zihinde, yapıda ve çevrede ortaya çıkmasıdır. Küreselleşmenin etkisiyle ulus dışına çıkan şirketler farklı kültürlere adapte olup yerel üretim

senkronizasyonuna yönelir. Örneğin fast-food zinciri McDonald’s; Hindistan’da halkın inek eti yememesinden kaynaklı Maharaja Mac adlı tavuk etinden yapılma hamburger üretmiştir.

Tam ifadesiyle merak etmek insanın var oluşunu destekleyecek ve sorulan sorular doğurduğu çözümler ile kendini beslemeye devam edecek. Gerçekleri arama yolunda etkili saptamalardan birine, Albert Einstein tarafından 1940 yılında yazılan ‘Considerations Concerning The Fundaments Of Theoretical Physics’ adlı makalenin son cümlesinde rastlıyoruz: “Hakikati aramak, ona sahip olmaktan daha değerlidir.” Einstein makalesini Alman yazar Gotthold Ephraim Lessing’e ait olan bu sözle bitiriyor.

Arayışın sonu olmayacağı gibi sınır çizdiğimiz düşüncelerimizin de hiçbir kalıpta sonsuza dek tutsak olamayacağını bilmemiz gerekir. Nitekim coğrafi keşifler yeni bir dünya yaratmadı. Var olana ulaşılma imkanı sağladı. Zihinsel olarak bir yeniliğe gidildiğini yok saymak doğru olmaz. Küresel dünyanın ilk adımları keşiflerle atılmasa da süreci hızlandıran bir atılım oldu. 21.yüzyılda hala emekliyor olabiliriz. Çünkü yürümeyi öğrenmek ciddi tecrübe ve cesaret istiyor. Kimisi koşmayı keşfetmişken emeklemek hor görülecek bir tavır haline dönüşmeye başladı bile. Çağı somut bir şekilde yakalamadan önce soyutlukları ele almalıyız. Düşünmeli, hayal etmeli ve yaratıma geçmeliyiz. Teknoloji hayal gücünün uygulanmasıdır. Pratikte yaratıcılığı teşvik eden teknoloji bilimsel ilerlemenin de etkisiyle yeni yaratımlar ortaya koymaktadır. Enformasyonel çağın bilgi içerikli yaratımla beraber içerik üretmesi teknolojik ilerlemeden kaynaklıdır. Geçmiş yüzyıllarda var olan uygarlıklar milli duygularla sınırlarını korumaya çalışırken günümüz insanı sınırları, tüketirken ve üretirken yok etmeyi istiyor. Bu istek üreticinin arz ettiklerini, paylaşma metodu ile tüketiciye sunmasına sebep oluyor. Paylaşım üreticinin ürünlerinde azaltma yaratmadığı için tersi olarak çoğaltıcı etkiye sahiptir. Çoğaltıcı etki milli gelirde olumlu bir sonuç yaratacaktır. Çünkü güçlenen iletişim ile paylaşılan ürünler kullanmayan kişilere de tavsiye, övgü, ilham şeklinde iletilecektir. Her şey hakkında bilgi sahibi olunmasının hızlı olduğu süreçte milli gelirin artması ve istihdam yaratılması daha olasıdır.

Önceki dönemlerde canlılar dünyasında sahip olunan değerlerin paylaşımı daha somut ögelerle ilgiliydi. Canlıların değerleri ise düşünceleri ile mutlak bir kısıtlama içinde değildi. İlk var oluş zamanlarında sahip olunanları değerli kılan şey, onların zor koşullarla elde ediliyor olmasıydı. Şiddetin ve vahşi hayatın süreklilik arz ettiği dönemlerde paylaşım kavramı yiyecek, içecek ve barınılan alanların diğer canlılara sunulması idi. Günümüzde bolca sahip olunan tüketim mallarını paylaşma gerekliliği duyulmuyor. Paylaşılsa dahi ihtiyaç sahiplerine yönelinmediğinde yakın çevreye sunulması bir değer ifade etmeyebiliyor. Kavram hem üretici hem de tüketici kesimi tarafından düşünülüp analiz edilecek kadar geniş bir içeriğe sahiptir.

Kullandığımız teknolojik ürünlerde yaşanan değişimleri görmek çok zor değil. Ürünlerin kullanımı artarken teknolojiye ilgisi olmayanların da içeriklere karşı bir alakaları oluşmaya başladı. Geniş kitlelere hitap etmeye başlayan ürünlerin ara yüzleri de pratik bir görünüm ve kullanış özelliği kazanmaya başladı. Bunun en açık örneklerinden birini bankacılık sektörünün teknoloji ile olan işbirliğinin ardından basite indirgenen program yapılanmalarında görebiliyoruz. Peki, teknolojinin yaş, cinsiyet, dil, din, ırk ayrımı gözetmeden her kesimde kendini göstermesi algıları hangi yönde etkiliyor?

Zaman gittikçe değer kazanan göreceli bir şey olmanın dışında, canlı paradigmasının hayati koşullarında halihazırda önemi yüksek bir mertebeye sahipti. Fakat bugün zamanı yönetmeyi tekrar öğrenmemiz gerekiyor. Onu anlamak, kazanmak ve kullanmayı öğrenmek için dahi ona ihtiyacımız var. Biliyoruz ki tüketimi hızlandıran etkenlerden en önemlisi ihtiyaçtır. İhtiyaç duydukça tüketiyor, tükettikçe daha çok ihtiyaç duymaya başlıyoruz. Tüm bunları üretici sınıfının görmemesi imkansız elbette. Her üretici aynı zamanda bir tüketicidir. Koşulları ön planda tutarak bugün neleri tükettiğimizi, paylaştığımızı ve nelere ihtiyaç duyduğumuzu saptayarak varsayımlarda bulunuyorlar. Seyahat ederken, kıyafet alırken, yiyecek içecek stoklarını tamamlarken, barınma ihtiyacını karşılarken bol bol teknolojiden yararlanıyoruz. Vaktimizi uzatmak için yolu kısaltmayı tercih ediyoruz. Ama aynı zamanda güven duymayı ve konforlu araç kullanmayı tercih ediyoruz. Türkiye’de bir dönem etkili olan UBER geleneksel taksicilik anlayışının değişim yaşamasına sebep oldu. Birtakım sebeplerden ötürü kullanımı sona eren UBER konfor algısında farklı bir ivme kazandırmıştı. Rekabet piyasasında değişim yaratması ile çok fazla endişe hissettirmesi, piyasadan çekilmesine yol açsa da geride bıraktığı müşteri odaklı portföy anlayışı, taksicilik alanında da merkezi düşünceyi bu odak noktasına yöneltti.

Paylaşım ekonomisi pazar modellerinde zincirleme değişimler yaratıyor. Değişimler aynı zamanda sürdürülebilir ekonomilere olan ihtiyacı arttırıyor. Bir süre sonra sürdürülebilirlik toplumun bir beklentisi haline dönüşüyor. Modellerin değişimi bir gün gerçekleşecekti çünkü geleneksellik artık pratik tüketimi sınırlandırıp özgür iradeyi ‘seçim’ kavramı doğrultusunda ihlal edecekti. Daha açık bir ifade ile geleneksele duyulan güven aslında alışkanlıkların getirdiği huzur ve yeniliğin yaratacağı yıkıma dair endişedir. Fakat iletişim ağının hızla yayılması bakış açılarında derin farklılıklar yarattı. Sahip olunmak istenen ürün özellikleri de değişen algılardan payını almış oldu. Refah geleneksel üretim ve tüketimde değil paylaşım ekonomisinin sunduğu fonksiyonlarda yerini aldı. Üreticiler daha iyisini piyasaya sunabilmek adına birbirlerinin ürünlerini analiz edip odaklanmaları gereken temaları belli başlıklar altında toplamaya başladı. Güven, huzur, konfor, verimlilik ve kalite bu başlıklardan bazıları. Peki, sadece tüketiyor muyuz? Tüketirken her üründe bu başlıklara ihtiyaç duyuyor muyuz? Paylaşmak somut olarak üreticilerin sunduğu ürünlerle sınırlı değildir. Sosyal ağların kuvvet kazandığı günümüz koşullarında, sahip olduklarımızı herhangi bir amaç olsun olmasın diğer insanlarla paylaşıyoruz. Yaşam algımızı gittikçe bu paylaşımların çevresinde geliştirmeye başladık. Görüntü, ses, bilgi, duygular, düşünceler zincirleme olarak bir başkasına sunuldu. Kimi zaman bir mecrada sesimizi paylaşırken kimi zaman diğer mecrada görüntümüzü yayınlıyoruz. Geçmiş yüzyıllarda fizyolojik ihtiyaçlarımız bizi insani bir varlık yaparken bugün sosyal ağlarda paylaşım yaptığımız kadar insan olabiliyoruz. Diğer bir tabirle ‘an’ları medyatik hale getirdiğimizde hayatta olduğumuz, yaşadığımız var sayılıyor.

Kurumların ve girişimcilerin sunduğu ürünlerin paylaşımlarını sokaklarda rahatlıkla görebiliyoruz. Bisikletler, scooterlar kiralama yöntemi ile kullanılıyor. Kent sokaklarında paylaşıma açılan elektrikli cihazların yanında birçok şeyin paylaşıma açılabileceği de girişimcileri teşvik etmeye başladı. İnovasyonla birlikte fikir akımları tükenmedikçe ürünlerin gelişimi de sona ermeyecektir. Düşünüyoruz ve yaratıyoruz. Teknoloji yaratıcılığı şekillendirdiği için paylaşıma açılacak alanlar da genişliyor. Kurumların ve girişimcilerin işbirlikleri bireysel rekabeti toplu harekete dönüştürmeye başladı. Avis’in Zipcarı satın alması ve ardından Otokoç’un her ikisini de bünyesine katması araç kiralama sisteminde de sektörel bir genişleme yarattı. İşbirlikleri, ortak hareket edilmesiyle kazançların bölüşülmesine neden oluyor. Ürünler arası benzerlikler ve gelir artırma düşüncesi, arz edenlerin ortak paydada buluşmasını devam ettirecek.

Teknolojinin gelişmesi ve kolaylığa duyulan alışkanlık paylaşım ekonomisinin hız kazanmasına ve piyasada derin bir yer edinmesine olanak tanıyacak. Paylaşmak da bir tüketimdir. Sarf edilen enerji, duygu düşünce hali üreticiye kazanç sağlıyor ise ve tüketici özbenliğini dahi ortaya koyarken bunu maddi olarak ödüyorsa üretim tüketim ilişkisi her daim devam edecektir. Satın alma içgüdüsü sona ermeyeceği gibi satılacak ürünlerin ‘kıt’ hale gelmesi de çok zor bir durum. Tüketilen ürünleri dahi geri dönüştürüp tekrar kullanıyoruz. İnternet temelli ağları kullanırken verilerimiz tamamen yok olmuyor. Bu her ne kadar ‘güven’ konusunda tehdit oluştursa da hiçbir bilgi kaybolmuyor. Hatta internete sunduğumuz bilgiler bize reklam olarak geri dönüyor. Kendimiz hakkında ne kadar paylaşım yaparsak teknoloji bizi o kadar çok tanıyor. Tanıdıkça tüm veriler diğer yayıncılarla paylaşılıyor. Hızla yayılan bilgiler; üreticiler tarafından sanal platformda, gelir elde etme isteği ile reklam şeklinde tekrar karşımıza çıkıyor. Somut mal ve hizmet alımları sona ermeyeceği gibi soyut satın almalar gittikçe artacak gibi duruyor. Sanal kitap, dergi, gazete vb. ürünlerin alımı artarken oyun sektöründe satın almalar da göz ardı edilecek gibi değil. Açık alanda sosyalleşmeye duyulan ihtiyaç ne denli azalırsa sanal ortam alışverişleri de o denli ivme kazanacaktır. Fakat insan toplumsallaşmaya ihtiyaç duyan bir varlıktır. Çevreye duyulan merak bitmeyeceği için mal ve hizmet tüketiminin kolay kolay sona ermesi olası bir durum olarak karşımıza çıkmıyor. Teknolojinin geliştiği bir çağda klasik iktisat anlayışında var olan malların kıtlığı düşüncesinin tersi olarak bilgi çağındaki ekonomi malların bolluğunu nasıl yöneteceğimizi anlatıyor. Bilgi ekonomisi bilginin üretilmesini ve üretilen bilginin ürün haline gelmesini sağlayan teknolojik bir ekonomidir. Bu yüzden paylaşımın temelinde yatan teknolojinin, bilgi haznesinde geliştiğini ifade eder. Malların yönetimi de bu düzende gerçekleşir.

Diğer yazılarımız için tıklayınız.

ihracatyolu
Tarafından Yazıldı : ihracatyolu ·


Ürünlerinizi tüm Dünyaya tanıtın ve yeni müşteriler bulun → Panele Giriş ←